Meksika: kelebeklerin devrimi

M. Onur ÇUVALCI / 16.09.2021

“…mutlulukla dileklerinin gerçekleşmesini istiyorsan, bir kelebeğe fısılda ve onu özgür bırak, dileğinle minnettar bir şekilde uçacak, sevinçle aşk seni bulacak… Kelebekler ki hiç ses çıkaramazlar, yeryüzünde evrensel enerjiyle iletişim kurabilen tek canlı varlıklardır. Gizli bir dileğin varsa, mutluluk istiyorsan, bunu kelebeğe söyle ve ona özgürlüğünü ver. Kelebek onu göğe çıkaracak ve dileğin gerçekleşecek…”

Bir Maya deyişi

Kral kelebeklerinin Kanada’da doğan süper nesli Ağustos ayı sonlarında günde ortalama 70 km kanat çırparak 4 800 km’yi bulan zorlu bir yolculuğa çıkar. Ekim ayı sonlarında milyonlarca kral kelebeği Meksika’nın iç kısımlarındaki Michoacán eyaletine varıp uygun koşulları sağlayan biyosferinde 4 aylık kış uykusuna yatar. Bu göç her yıl yaşanır.

Dünyanın en azimli ve büyük göçlerinden kral kelebeklerinin göçü Amerika kıtasının kültürlerini de derinden etkiler. Öyle ki günümüzde Meksika’nın pek çok yerinde çeşitli ritüellerle kutlanan Ölüler Günü kral kelebekleriyle ilişkilidir. Michoacán eyaletinde yaşayan Purépecha ve Mazahua yerlileri ölülerin kral kelebekleri formunda gelip akrabalarını ziyaret ettiklerine inanırlar. Diğer bir inanış ise kral kelebeklerinin ölüleri kanatları üstünde taşıdığı yönündedir. İnanışa göre her yıl 31 Ekim günü ölü çocuklar yaşayanları ziyarete gelir ve bir gün boyunca kalırlar. Ölü çocuklar bir gün sonra yani 1 Kasım’da canlılar dünyasından ayrılıp hasret giderme işini ölü yetişkinlere bırakırlar. Michoacán’ın yerlileri de bu günlerde yaşadıkları kasabaları dolaşıp mezarlıkta bekleşir, mezarları başında ölülere sunumlarda bulunur ve ölmüş sevdikleriyle hasret giderirler. Ölü yetişkinler 2 Kasım günü canlılar dünyasından ayrılır. Kral kelebekleriyse yavaş yavaş kış uykusuna yatarlar. Mart ayı sonlarında uyandıklarında aynı göçü bu kez kademeli olarak dört kuşak Kanada’ya doğru gerçekleştirecektir.

Ölüler Günü’nün kutlandığı en özel yerlerden biri Michoacán’ın Patzcuaro Gölü içinde bulunan Janitzio Köyü’dür. İki gece boyunca köyün mezarlığı mumlarla aydınlatılır, köyün yerlileri bu dünyadan göç etmiş olan sevdikleriyle güzel vakit geçirmek için mezarlığa çeşitli eşyalar, çiçekler ve başka sunum malzemeleri getirirler.

Son yıllarda Ölüler Günü’nün tüm dünyada tanınmasıyla artık bu bekleyişe yabancı ziyaretçiler de dahil oluyor. Yine de insan, bizim gibi yabancı ruhların bu özel beraberliği rahatsız etmemesi gerektiğini düşünmeden edemiyor.

Meksika’nın antik kültürlerinden Teotihuacan’ın izlerini barındıran başkente bir buçuk saat mesafede aynı isimli ören yeri her gün yüzlerce ziyaretçi ağırlıyor. Teotihuacan’da ziyaretçileri en çok etkileyen Güneş ile Ay Piramitleri ve aralarındaki Ölüler Yolu olsa da Ay Piramidi’nin yakınındaki Quetzalpapalotl Tapınağı (Tüylü Kelebek Tapınağı) kral kelebeklerinin çağlar boyunca Meksika halklarının kültürlerinde önemli bir yer tuttuğunu gösterir nitelikte.

Kelebek Amerika’nın en eski medeniyetlerinden Maya uygarlığında da ana motiflerden biri olagelmiş. Eski Maya inanışlarına göre kelebekler savaşlarda ölen savaşçıların veya kurbanların ruhlarıdır.

Mayalara göre Galaktik Kelebek “Hunab Ku” en üstün tanrı, güneş sistemi ötesindeki galaksilere açılan kapı, sürekli yeni yıldızlar doğuran bilinçlilik enerjisidir.

Aztek tasvirlerinde ayrıca pençeli kelebek anlamına gelen Itzpapalotl isimli savaşçı tanrıçaya rastlanır. Itzpapalotl, çocuk kurbanların cenneti ve ilk insanın yaratıldığı yer olan Tamoanchan’ı yönetir.

“Yalnız bir çiçek vardı, neşeli kelebek oraya kondun; sonra daha kokulu bir çiçeğin poleni çağırdı ve kelebek uçtu.”

Frida Kahlo

Kelebek deyince aklıma muhakkak Frida Kahlo gelir. Diego’yla Frida için fil ile güvercin benzetmesi yapılır. Güvercin yerine kelebek demek söz konusu Frida ve Meksika’ysa daha uygun olmaz mı? Kelebek sessizliğinde ama renkleriyle her şeyi tüm gerçekliğiyle ortaya koyan Frida’ya…

Meksika’ya kelebeğin kanadında değil belki ama Paris’ten demir kanatlar arasında 12 saatlik bir uçuşla varabilirsiniz. 2 250 m rakımda bir bataklık üzerine kurulu olan Aztek başkenti Tenochtitlan üzerinde yükselen günümüz başkenti Meksiko’nun kolonyal sokaklarında gezinip Meksika Devrimi’nin ünlü müralisti Diego Rivera’nın Ulusal Saray’ın duvarlarına işlediği tasvirlerle Meksika’nın geleneklerini hala sürdürmekte olan yerli halklarıyla tanışabilirsiniz.

Türkiye’nin yaklaşık 2 buçuk katı büyüklüğündeki iki okyanus arasında bu Kuzey Amerika ülkesinde her tür coğrafi şekil, iklim özelliği ve bitki örtüsü çeşitli canlıya ev sahipliği yapar. 60’ın üzerinde farklı yerli dilinin konuşulduğu Meksika topraklarında etnik çeşitlilik de doğal çeşitlilik kadar zengin. Hal böyle olunca Meksika’yı yılın herhangi bir zamanında ziyaret edebilirsiniz.

Chiapas Eyaleti’nin otonom yönetime sahip dağ köylerinde büyülü seremonilere katılabilir, mısır bahçeleriyle kaplı yamaçlarından geçip yemyeşil bir doğanın içinde turkuaz sulara sahip Agua Azul (Mavi Su) Çağlayanları’nda yüzebilirsiniz.

Her yıl ekinoks zamanı tüylü yılan Kukulkan’ın inişi efsanesine konu olan Chichen Itza’yı ziyaret ettikten sonra Karayip plajlarına varmadan evvel Yucatan boyunca ilerleyip Mayaların kutsal tatlı su kaynakları cenotelerde arınabilirsiniz.

Karayipler demişken Meksika Devrimi belki nihai hedefine ulaşamamış ama 20. Yüzyıla damgasını vuran Küba devrimi olmuştur. Küba’da devrimin serüveni Meksika’dan yola çıkan Granma yatıyla başlar. Granma’yla başlayıp Sierra Maestra dağlarında devam eden mücadeleyi kral kelebeklerinin azmine ve kelebeklerle anılan Maya savaşçılarına benzetirim. Şimdi kulağımda Küba’nın trova sanatçısı Silvio Rodriguez’in Mariposas (Kelebekler) şarkısı:

(…)

Senin vaktin şimdi bir kelebek,

Küçük beyaz gemi, narin, tedirgin.

Yüzyıllar önce bir saniye su altında kaldılar,

Gökyüzü altında, yeryüzü üstünde.

Öyleydin o eğlenceli akşamüstleri,

Öyleydin kızgın bir yoldaş gibi.

O günler gibiydin yaşamsın sen

Ve dokunduğun her şey bahar üretir

Ay, kelebek, ruhusun sen

Seven ve şarkılar söyleyen savaşçıların,

Ve boğazımdan sarkan yeni varlıksın.

(…)